Günümüzde başta romanlar olmak üzere kitapların da sıklıkla
bir reklam mecrası olarak markalara ev sahipliği yaptığı görülmektedir. Bu
türde marka ismi sıradan bir olay gibi hikayenin akışı içinde yer almaktadır.
Bu durumu uzun uzun açıklamak yerine örnek üzerinden anlatmak daha uygun olur. Burada yer vereceğimiz örnek Aimee Bender’in yazdığı Limonlu
Pastanın Sıradışı Hüznü adlı kitapta yer alan Doritos reklamı. Kitabın 129.
sayfasında Doritos şu şekilde yer alır;
Beşinci saatteki güncel olaylar dersinde bir sunumum
vardı. Çağdaş toplumda değer verdiğimiz, ama büyükbabalarımızın ve
büyükannelerimizin zamanında olmayan bir şey hakkında yazmamız, sonra da bir
iki paragrafı yüksek sesle okumamız gerekiyordu. (…)
Boğazımı temizledim. Ehem, dedim. Benim ödevim Doritos
üstüne olacak, dedim.
Öğretmen başıyla onayladı. Beslenmek önemlidir, dedi.
Kağıdımı önüme tuttum.
Dolgun bir sesle, Doritos’un iyi yanı, dedim, ona dikkat
etmemin gerekmemesidir. Ona dikkat ettiğim an öbür sıradan cipslerden bir farkı
kalmıyor. Ama dikkatimi ermediğimde dünyanın en leziz şeyi haline geliyor.
Aile boyu bir paket – yegane sahne donanımım – açtım ve
sınıfta elden ele dolaştırdım.Herkese birer tane cips almasını söyledim.
Isırın, dedim.
Çıtırtı sesleri. Arkada Eliza kıkırdadı. Ailesi Doritos
yemesine izin vermiyordu. (…)
Gördünüz mü? Dedim. Tadı neye benziyor?
Ön sıradaki bir ukala, Doritos’a dedi.
Bir başkası, Peynir, dedi.
Sahiden mi? dedim.
Kendilerini cipslerine verdiler. Bir başkası, Leziz bir
toza, dedi.
(….) Büyülü bir birleşim gibi. Bütün bu parçalar bir araya
gelince öyle bir tat çılgınlığı yaşatıyor ki, koca paketi, hatta belki üstüne
bir paketi daha yemek istiyorum.
Kaykaycı bir oğlan parmaklarını yalayarak, Bir paket daha
var mı? diye sordu.
Yok, dedim. Sonuçta diye devam ettim, Bir Doritos sizden
hiçbir şey istemez ve onun en büyük armağanı da budur. Onun sizden tek
istediği, varlığınızı hissettirmemenizdir.
Sınıfa doğru hafifçe eğilerek selam verdim. Eliza alkışladı.
(…)